Yeter Ulan Bu Kurban Rolü! Hayatın Şamar Oğlanı Olmaktan Nasıl Kurtuluruz?

6 Dak Okuma

Ah, hayat… Bazen insanın üstüne öyle bir gelir ki, sanki dünyadaki bütün kazıklar senin için yontulmuş gibi hisseder. Her şey ters gider, planlar suya düşer, en yakın dostun bile kazık atar… İşte tam da bu noktada, o tatlı mı tatlı, içten içe beslediğimiz kurban zihniyetinden kurtulmak kaçınılmaz hale gelir. Yoksa vallahi billahi, ömrümüzü ‘neden hep ben?’ diye hayıflanarak geçiririz, haberiniz olsun.

Kurban Psikolojisi: Hayatın Şamar Oğlanı Olma Sanatı

Şimdi dürüst olalım, hepimizin içinde minicik bir mağdur yatıyor. Bazen o kadar tatlı oluyor ki, ona şefkat göstermek, sırtını sıvazlamak istiyoruz. ‘Ah benim garibim, ne çekti ama!’ diye başlayan cümleler, bir bakmışsın hayatın anlamı olmuş.

Neden Sürekli Mağdur Hissederiz? Kökler Nerede Bu Kurbanlığın?

Bu durumun birkaç sebebi var tabii. Bazen gerçekten de başımıza gelmeyen kalmıyor, kabul. Ama çoğu zaman, beynimiz olayı dramatize etmekte ustalaşıyor.

1. Kontrol Kaybı Hissi ve Suçu Başkasına Atma Refleksi

En rahatı değil mi? Bir terslik olduğunda, ‘Ben ne yapabilirim ki? Zaten hayat böyle!’ demek. Bütün suçu kaderin, patronun, trafik ışıklarının, hatta komşunun köpeğinin üstüne yıkmak… Oh mis!

Bu durum, bireyin kendi hayatındaki sorumluluğu üstlenmekten kaçınmasının bir yolu. Çünkü sorumluluk almak demek, hata yapma ihtimali demek. E biz de o hatayı yapmayıp, hep haklı olmak istiyoruz, değil mi?

2. Geçmiş Travmalar ve Tekrarlayan Olumsuz Deneyimler

Bazen geçmişte yaşadığımız tatsız olaylar, zihnimize öyle bir kazınır ki, her benzer durumda otomatik olarak ‘yine mi ben?’ moduna geçeriz. Sanki bir film şeridi gibi, aynı kötü sonla bitecek bir senaryoyu tekrar tekrar yaşarız.

Bu, aslında bir savunma mekanizması. ‘Ben zaten bunu bekliyordum, o yüzden şaşırmadım’ demek, hayal kırıklığının acısını azaltır gibi gelir insana. Ama gel gör ki, acıyı azaltmak yerine, hayatı zehir eder.

3. Dikkat Çekme ve Onaylanma İhtiyacı

Biraz da itiraf edelim, bazen ‘Aa yazık sana!’ cümlesini duymak hoşumuza gidiyor. Hele ki etrafımızdaki herkes bize acıyorsa, ilgi odağı oluyorsak… Tam bir şölen!

Mağdur rolü, bize pasif bir şekilde ilgi ve şefkat çekme imkanı sunar. Karşımızdaki insanları daha anlayışlı ve yardımsever olmaya iter. Ama bu ilgi, ne kadar gerçek, ne kadar sürdürülebilir, orası tartışılır.

Mağdur Zihniyetinden Sıyrılmak: Kontrolü Geri Almanın Yolları

Tamam, yeter bu kadar yakınma. Artık silkelenip kendimize gelme vakti. Bu mağdur bluzunu çıkarıp, hayatın direksiyonuna geçme zamanı!

1. Sorumluluğu Kabul Etmek: Hayat Senin Oyuncağın, Kuralları da Sen Koy!

En zor ama en etkili adım bu. Başına gelen her şeyin sorumluluğunu, en azından kendi tepkinin sorumluluğunu üstlenmek. Evet, bazen dış etkenler de rol oynar ama sonuçta o duruma verdiğin tepki senin eserindir.

Bunu yapmak, ilk başta acı verebilir. ‘Yani ben mi yaptım?’ diye sorgulayabilirsiniz. Ama bu sorgulama, sizi daha güçlü kılacak bir sorgulamadır. Çünkü sorumluluk, gücün ta kendisidir.

2. Düşünce Kalıplarını Değiştirmek: Beynini Yeniden Programla!

Sürekli olumsuza odaklanmak, beynimizi adeta bir çöplüğe çevirir. Her şeyin kötüye gideceğini düşünmek, emin olun, gerçekten de her şeyin kötüye gitmesine neden olur.

Bunu kırmak için, olumsuz düşüncelerinizi fark edin. ‘Şimdi yine mi kötü olacak?’ yerine, ‘Bu sefer ne öğrenebilirim?’ diye sorun kendinize. Küçük bir bakış açısı değişikliği, kocaman farklar yaratabilir.

3. Çözüm Odaklı Olmak: Sorunlar Değil, Çözümler Önemli!

Bir sorunla karşılaştığınızda, saatlerce ‘neden, niçin, kimin suçu?’ diye debelenmek yerine, hemen ‘Peki şimdi ne yapabilirim?’ sorusuna odaklanın. Çözüm üretmek, sizi mağduriyetten çıkarıp aksiyon alan bir bireye dönüştürür.

Her sorunun bir çözümü vardır, illa ki. Bazen çözüm, ilk başta gözünüze görünmeyebilir. Biraz kafa yormak, farklı açılardan bakmak gerekebilir. Ama emin olun, o çözüm orada bir yerlerde sizi bekliyor.

4. Kendine Şefkat Göstermek (Ama Kurban Gibi Değil!)

Kendine iyi bakmak, kendine zaman ayırmak, hatalarını kabul edip ders çıkarmak… Bunlar hep kendinize göstereceğiniz şefkatin parçaları. Ancak bu şefkat, sizi daha da dibe çekecek bir acıma duygusu olmamalı.

Kendinize karşı nazik olun, ama aynı zamanda dürüst olun. Başarısızlıklar dünyanın sonu değil, sadece birer deneyimdir. Bu deneyimlerden ne öğrendiğinizi görmek, sizi ileriye taşıyacaktır.

5. Destek Almak: Yalnız Değilsin, Ama Tek Başına Çözmek Zorunda da Değilsin!

Bazen bir dost sohbeti, bazen bir profesyonel yardım, hayat kurtarabilir. Birileriyle konuşmak, yaşadıklarınızı dışarıdan bir gözle görmenizi sağlar. Belki de o kurban rolünü bırakıp, kendi hikayenizin kahramanı olmanız için size gereken ilhamı verir.

Unutmayın, yardım istemek zayıflık değil, aksine büyük bir güç göstergesidir. Kendi başınıza her şeyi halletmek zorunda değilsiniz. Bazen bir el uzanır ve sizi o çukurdan çıkarır.

Hayatın Tadını Çıkarmak: Mağduriyetten Uzak, Keyifli Bir Yaşam

Kurban zihniyetinden kurtulmak, hayatın tüm renklerini yeniden görmenizi sağlar. Artık her şey sizin kontrolünüzde, her zorluk bir öğrenme fırsatı. Hayatın şamar oğlanı olmak yerine, hayatın patronu olmak işte bu kadar basit… Ya da değil mi?

Unutmayın, bu bir yolculuk. Bazen tökezleyeceksiniz, bazen tekrar o eski alışkanlıklarınıza döneceksiniz. Ama önemli olan, düştüğünüzde kalkmayı bilmek ve her seferinde daha güçlü bir şekilde ayağa fırlamak. Kendi hikayenizin yazarı sizsiniz, silgiyi bir kenara bırakıp kalemi elinize alma zamanı geldi de geçiyor bile!

Bu Makaleyi Paylaşın
İleVera
Vera, dünyanın absürtlüğüne gülmekten başka çare bırakmayan kadın. Popüler kültürü, trendleri, sosyal medya ritüellerini, hatta kendi neslini bile öyle bir alayla yazar ki, önce kahkaha atarsınız, sonra birden aynaya bakıp “Dur bir dakika…” dersiniz. Keskin, hızlı, acımasız ama bir o kadar da zeki. Hiçbir şey kutsal değildir onun gözünde; Netflix dizilerinden bienallere, influencerlardan politikacılara kadar herkes sırayla iğnelenir. Yazılarında zehir gibi bir mizah vardır ama bu mizah asla ucuz değildir; her satirik cümlesinin altında ince bir gözlem, derin bir kültür birikimi yatar. Vera’yı okurken hem eğlenir, hem biraz utanır, hem de “Keşke ben de bu kadar iyi laf sokabilsem” diye iç geçirirsiniz.
Yorum yapılmamış