Yapay Zeka Dedikleri Bu Muymuş? Yoksa Ben mi Çok Eskidim?

8 Dak Okuma

Sevgili okur, gel bakalım şöyle yanıma. Bir kahve koydum, çayı da demledim. Bugün seninle öyle bir konuya dalacağız ki, aklın başından gidecek, “Vera, sen ne içtin de yazdın bunu?” diyeceksin. Ama sabret, dinle beni. Yapay zeka dedikleri şu meşhur olay var ya, hani her yerde adı geçiyor, her şeyin içine sızmış gibi duruyor ya… İşte onun hakkında konuşacağız. Hem de öyle kuru kuruya, teknik terimlerle değil. Bizim oralardan, yani İstanbul sokaklarından, bizim dertlerimizden, sevdalarımızdan, hatta eski sevgililerden ilham alarak. Ne dersin, hazır mısın bu çılgın yolculuğa?

Benim Eskici Kafam ve Bu Yeni Züppeler

Şimdi dürüst olalım. Ben bu yapay zeka muhabbetini ilk duyduğumda, gözümde canlanan şey hep o eski, siyah beyaz filmlerdeki robotlardı. Hani böyle demirden, vidalı, konuşurken de “bip bip” sesleri çıkaran tipler. Ya da belki de o Matrix filmindeki, hepimize kök söktüren makineler. Ama gel gör ki, şimdi karşıma çıkan yapay zeka bambaşka bir şey. Sanki mahallenin yeni zengin olmuş, havalı genci gibi. Her şeye burnunu sokuyor, her şeyi biliyormuş gibi yapıyor.

Chatbotlar mı? Yoksa Sohbet Robotları mı?

Mesela şu meşhur chatbotlar var ya, hani sorular soruyorsun, sanki karşına bir insan oturmuş da cevap veriyormuş gibi anlatıyor. Ben ilk denediğimde şaşırdım yalan yok. “Vay be, teknoloji nerelere gelmiş!” dedim içimden. Sonra bir düşündüm, “Eee, biz neyiz o zaman?” diye. Hani biz kadınlar varız ya, hem dert dinleriz, hem akıl veririz, hem de bazen saç saça başa baş kavga ederiz. Bu chatbotlar, bizim o ince ayarlarımızı, o iki dudağının arasından dökülen üç beş kelimeyle dünyaları değiştiren halimizi nasıl yapacaklar acaba? Söyle bakalım, sen denedin mi bunları? Ne hissettin? Sanki en yakın arkadaşınla konuşuyormuş gibi miydi, yoksa bir memurla mı muhatap oldun?

Sosyal Medya Deli Dumrul’u Gibi

Hele bir de şu sosyal medya saçmalıkları var ki, sormayın gitsin. Yapay zeka şimdi oraya da el atmış. Fotoğraflarımıza filtre koyuyor, sanki hepimiz Photoshop’tan çıkmış gibiyiz. Ya da bizim yerimize post yazıyor, yorum yapıyor. Düşünsene, sen şimdi bir kahve fotoğrafı paylaşıyorsun, altına “İşte günün huzuru” falan yazıyor. Ama aslında sen o kahveyi içerken canından bezmişsin, işler başından aşkın. Yapay zeka bunu nereden bilecek? Bizim o anlık ruh halimizi, kahvenin tadını damağında bırakmayan derdimizi nasıl anlayacak? Sanki eski sevgilinin mesajlarına cevap veren bir arkadaş gibisin, ne diyeyim.

Yaratıcılık mı? Yoksa Kopyala-Yapıştır mı?

Gelelim en hassas konuya: Yaratıcılık. Bu yapay zeka denilen şey, gerçekten yaratabiliyor mu? Yoksa sadece daha önce gördüklerini, duyduklarını, okuduklarını harmanlayıp bize sunuyor mu? Hani bazen bir şarkı dinlersin, “Aa, bu daha önce çaldığım bir şeye benziyor” dersin ya. İşte bu yapay zeka da öyle mi yapıyor? Sanki bir sürü sanatçının eserini alıp, karıştırıp sana yeni bir şeymiş gibi sunuyor. Elbette, bazı sonuçlar şaşırtıcı olabiliyor. Hani sırf merakından “Bana İstanbul trafiğini anlatan bir şiir yaz” dersin, o da sana öyle bir şeyler döktürür ki, “Helal olsun!” dersin. Ama altında yatan o kocaman veri yığını, o milyonlarca metin, o sayısız görsel… İşte orası biraz tüyler ürpertici değil mi?

Sanat mı, Saçmalık mı?

Mesela geçenlerde gördüm, yapay zeka bir resim yapmış. Adamlar bunu müzayedede satmışlar, dudak uçuklatan paralara! E şimdi ben de soruyorum, bu sanat mı? Yoksa sadece bir bilgisayar programının rastgele tuşlara basmasının sonucu mu? Bizim sanatçılarımız ömrünü harcıyor bir eser ortaya çıkarmak için, gecesini gündüzüne katıyor. Bu yapay zeka denen şey, saniyeler içinde bunu yapıyor. Hadi itiraf et, sen de merak ediyorsun değil mi? Acaba ben de bir şeyler yapsam, bir şeyler çizsem, bir şeyler yazsam, bana da “yapay zeka eseri” derler mi?

Aşk mı, Algoritma mı?

Şimdi diyeceksin ki “Vera, ne alakası var aşkla yapay zekanın?” E, var canım, var! Düşünsene, artık flört uygulamalarında bile yapay zeka devreye giriyor. “Senin için en uygun eşleşmeler şunlar” diyor. Sanki hayatımızın en önemli kararlarını birer algoritma belirleyecek. Bizim o ilk kıvılcımı, o karşılıklı bakışları, o kalbinin pıt pıt atmasını ne yapacak bu yapay zeka? Bir insanın ruhunu, o karmaşık duygularını nasıl çözecek? Belki de en doğru eşleşmeyi bulur, kim bilir? Ama ben yine de şüpheciyim. Hani eski sevgilim vardı ya, o da bana hep “Senin için en iyisi benim” derdi. Sonra ne oldu? Hepimiz biliyoruz.

İşimizden Gücümüzden Olacak mıyız?

Gelelim en korkutucu konuya: İşimiz. Bu yapay zeka her şeyi yapmaya başlayınca, bizim işimiz ne olacak? Hani eskiden makineler gelince işsiz kalacağız diye korkardık ya, şimdi bu yapay zeka daha sinsice yaklaşıyor. Sanki her mesleğin içine sızacak gibi. Şoförlerin, yazılımcıların, hatta doktorların bile yerini alacak diyorlar. Ben şimdi bu yazıyı yazıyorum ya, yarın öbür gün yapay zeka daha iyisini, daha hızlısını, daha komiğini yazarsa ne olacak? Benim işim bitecek mi? Yoksa ben de mi yapay zeka kullanmaya başlayacağım? Düşünsene, bir gün bir makale okuyorsun, adı “Vera 2.0’ın En Sevdiği Kahve Çekirdekleri” ama aslında o yazıyı senin Vera’nın yazmadığını biliyorsun. Ne hissederdin?

Biraz da Komikleşelim

Tamam, tamam, karamsarlığa kapılmayalım. Hem hayat zaten yeterince garip. Yapay zeka da bu garabetin bir parçası işte. Belki de bu sayede daha çok güleriz. Düşünsene, bir gün yapay zeka sana “Bugün ne giyeceğini, ne yiyeceğini, kiminle buluşacağını bile söylüyor” dese. Hatta belki de senin yerine tartışır, senin yerine özür diler. “Canım sevgilim, Vera’nın bugün biraz modu düşüktü, kusura bakma” gibi. Ne kadar kolay olurdu değil mi? Ama işte o zaman da biz ne anlardık hayattan, ne anlardık insan olmaktan?

İstanbul Gibi Karmaşık

Şimdi söyle bakalım, bu yapay zeka dediğin şey senin için ne ifade ediyor? Eski bir dost mu, yoksa gelecekte bizi esir alacak bir canavar mı? Belki de sadece hayatımıza renk katan bir araç. Hani İstanbul trafiği gibi düşün. Bazen seni çileden çıkarır, bazen de Boğaz’dan geçerken içini bir huzur kaplar. Yapay zeka da öyle. Kontrolü bizde olduğu sürece, onu doğru kullanmayı bildiğimiz sürece sorun yok. Ama işte o “doğru kullanmak” kısmı var ya, orası biraz karışık. Tıpkı İstanbul’un ara sokakları gibi. Nereye çıkacağı belli olmaz.

Ve işte böyle sevgili okur, bir dahaki sefere “acaba yapay zeka benim yerime her şeyi mi yapacak?” diye kendi kendine sorarken yakalarsan, biliyorsun nereden yazacağını. Kahveni soğutma, hayat kısa. Belki de en iyisi, bu yapay zeka denen şeye bir kahve ısmarlamaktır, kim bilir? Ya da belki de sadece gülüp geçmektir.

Bu Makaleyi Paylaşın
Yorum yapılmamış