Hemşire Eğitimcileri ve Uygulayıcıları Dergisi: Sahada Ter Dökenlere Yeni Bir Okuma Listesi Mi?

9 Dak Okuma

Açık konuşalım, bu akademik dünya bazen beni benden alıyor. Hani dersin ya, ‘yok artık, daha neler!’ İşte tam da o noktadayım yine. Duyduk duymadık demeyin; Hemşire Eğitimcileri ve Uygulayıcıları Dergisi (3116-2118) adında yeni bir bilimsel yayın daha, DOAJ’a eklenmiş. Aman ne büyük olay! Sanki bu ülkede çözülmesi gereken tek sorun, hemşirelerin okuyacak yeni bir dergi bulamamasıydı. Şaka bir yana, Nurse Educators and Practitioners Guild, Inc. tarafından yayımlanan bu derginin, tıp dünyasına ve özellikle hemşirelik alanına ne gibi ‘çığır açıcı’ katkılar sunacağını merakla bekliyorum. Gerçi ‘merak’ derken, daha çok ‘görelim bakalım bu sefer hangi fiyakalı terimlerle bizi afallatacaklar’ tadında bir merak bu. Ne de olsa, LCC Konu Kategorisi olarak ‘Tıp: Hemşirelik’ ve ‘Eğitim: Eğitimin Özel Yönleri’ gibi havalı başlıklar altında boy gösteriyor. Hadi bakalım, Vera’nın keskin gözünden bu yeni akademik ‘incili’ bir masaya yatıralım.

Akademik Dünyanın Göz Kamaştıran Perdesi: Bir Dergi Daha Mı?

Her gün yeni bir bilimsel dergi kapı çalıyor. Sanki bilgiye açlıktan kıvranıyoruz da, her köşe başında bir yayın kurulu ‘buyurun, bilgiye doyurun’ diye bizi bekliyor. Vallahi bazen düşünüyorum, bu kadar dergi yayınlamak için harcanan kağıt ağaç israfı mı, yoksa yeni bir orman yaratma çabası mı? Hemşirelik gibi, pratiğin laftan daha önemli olduğu bir alanda, yeni bir derginin varlığı ne kadar ‘hayati’? Elbette, bilgi akışı önemli. Kimse buna itiraz etmez. Ama bu akış, sahada kan ter içinde çalışan, hasta yakınına laf anlatmaya çalışan, nöbetten nöbete koşan hemşireye ne kadar ulaşıyor, asıl mesele bu.

DOAJ’a (Directory of Open Access Journals) eklenmek, ‘açık erişim’ demek. Yani herkes okuyabilir demek. Kulağa ne kadar hoş geliyor, değil mi? ‘Bilimsel bilgiye özgür erişim!’ Ama gelin görün ki, o ‘herkes’ dediğimiz kitlenin ne kadarı, günün sonunda yorgun argın eve döndüğünde, oturup ‘hemşirelikte son yenilikler’ temalı makaleleri okumaya vakit bulabiliyor? Ya da daha önemlisi, okuduğu o ‘yeni bilgi’yi ertesi gün hastane koridorlarında uygulayabiliyor? Çoğu zaman, bu dergilerdeki makaleler, başka akademisyenlerin başka dergilere makale yazmasına zemin hazırlayan, kendi içinde dönen bir döngünün parçası oluyor gibi geliyor bana. Bir nevi ‘akademik self-servis’ durumu.

Hemşire Eğitimcileri: Kahraman mı, Bürokrat mı?

Şimdi gelelim bu derginin hedef kitlesine: hemşire eğitimcileri. Onlar da ayrı bir alem. Bir yandan öğrencilerine hemşireliğin kutsallığını, empatiyi, bilimsel yaklaşımı aşılamaya çalışıyorlar. Diğer yandan, üniversitenin bitmek bilmeyen bürokratik engelleriyle, ‘yayın yapma baskısı’yla boğuşuyorlar. ‘Hocam, bu makaleyi yayınlamazsanız kadro alamazsınız!’ baskısı altında, sahada gerçekten işe yarayan bir araştırma yapmak yerine, ‘yayınlansın da ne olursa olsun’ mantığıyla yazılmış tonla makale görüyoruz.

Peki bu dergi, o eğitimcilere ne vaat ediyor? Daha fazla yayın yapma fırsatı mı? Yoksa gerçekten hemşirelik eğitimine yeni bir soluk getirecek, öğrencilerin ‘teori ile pratik arasındaki uçurum’ şikayetini azaltacak, uygulanabilir metodolojiler mi sunacak? Umarım ikincisidir. Yoksa sadece ‘CV’ye bir madde daha’ mantığıyla doldurulacak bir platform olmaktan öteye gidemez. Zira, öğrenciler ‘Hocam, bu dersi niye alıyoruz ki, hastanede hiç böyle olmuyor’ dediğinde, eğitimcinin elinde sadece ‘ama dergide şöyle yazıyor’ demekten başka bir şey olmamalı.

Eğitimde Yenilikler: Gerçekten İşe Yarıyor Mu?

Eğitimde yenilikler, evet, kulağa hoş geliyor. Ama bu yenilikler, laboratuvar ortamında harika sonuçlar verse de, gerçek bir devlet hastanesinin acil servisinde de aynı etkiyi yaratabilecek mi? Ya da daha küçük ölçekli, imkanları kısıtlı bir sağlık ocağında? İşte asıl mesele bu. Birçok akademik çalışma, steril ortamlarda, ideal koşullarda yapılıyor. Ama hayat, hele de sağlık sektörü, pek de steril değil. Beklenmedik durumlar, kısıtlı kaynaklar, yorgun personeller… Bu derginin, tam da bu gerçekleri göz önünde bulundurarak, ‘eğitimin özel yönleri’ne odaklanması gerekiyor. Yoksa, süslü püslü teorilerle dolu, ama uygulamada karşılığı olmayan yazılarla dolu bir dergi daha, sadece kütüphane raflarını süsler.

Uygulayıcılar Cephesinden Bakış: Sahada Ne Oluyor Bitiyor?

Şimdi bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım: hemşirelik uygulamaları. Yani o canım, fedakar hemşireler. Gece gündüz demeden, bayram seyran bilmeden, hasta odalarında, ameliyathanelerde, yoğun bakımlarda koşturanlar. Onların bu dergiyle ne kadar organik bir bağ kurabileceği, benim için büyük bir soru işareti. Kaç hemşire, bir nöbet çıkışı ya da bir gün izinliyken, ‘hadi bakalım, Nurse Educators and Practitioners Journal’ın son sayısına bir göz atayım da, hemşirelik pratiğime yeni bir boyut katayım’ diyecek? Allah aşkına, bırakın bu ayakları.

Onların derdi, o anki hastanın ağrısını dindirmek, doğru ilacı doğru zamanda vermek, yatan hastayı çevirmek, bir yandan da doktorun kaprisini, hasta yakınının anlamsız taleplerini yönetmek. Yani bildiğin hayatta kalma mücadelesi. Bu derginin, ‘sahada çalışan uygulayıcılara yönelik pratik rehberler’, ‘vaka bazlı öğrenme materyalleri’ gibi daha elle tutulur şeyler sunması gerekiyor. Yoksa, ‘nitelikli hemşirelik hizmetlerinin multidisipliner yaklaşımla değerlendirilmesi’ gibi başlıklar, sadece ‘eğitimcilerin’ kendi aralarında konuşup anlaşacağı soyut kavramlar olarak kalır. Uygulayıcılar için bu, ‘makaleler bir yana, serum takmaya devam!’ demekten öteye geçmez.

Sağlık Sektöründe Mesleki Gelişim ve Gerçekler

Mesleki gelişim, her alanda olduğu gibi hemşirelikte de kritik. Ama bu gelişimin yolu sadece akademik dergilerden mi geçiyor? Bence hayır. Sahadaki deneyim, kıdemli bir hemşirenin genç bir meslektaşına aktardığı ‘altın’ bilgiler, karşılaşılan zorluklara bulunan anlık çözümler… Bunlar da mesleki gelişimin ta kendisi. Bu derginin, bu tür ‘gerçek hayat’ deneyimlerini de harmanlayarak, teoriyi pratikle buluşturan bir köprü görevi görmesi lazım. Aksi takdirde, sadece ‘akademik kule’den aşağıya seslenen, ama aşağıdakilerin duyamadığı bir fısıltıdan ibaret kalır.

Yani, ne bileyim, ‘yoğun bakımda anksiyeteli hasta yönetimi: pratik ipuçları’ ya da ‘birinci basamakta yaşlı hasta bakımı: saha deneyimleri’ gibi daha ‘yere basan’ konulara odaklanılsa, belki o zaman o ‘herkes’ dediğimiz kitleye daha kolay ulaşılır. Yoksa, ‘hemşirelikte post-modern epistemolojik yaklaşımların analizi’ gibi bir başlık, en iyi ihtimalle kahve molasında birkaç akademisyenin geyik konusu olur.

DOAJ ve ‘Açık Erişim’ Masalı: Herkes Okusun Diye Mi Gerçekten?

DOAJ’a kabul edilmek önemli bir prestij. ‘Açık erişim’ olması da cabası. Güya bilimsel bilgiye erişimi demokratikleştiriyor. Ama gelin görün ki, açık erişim dergilerin de kendine göre dinamikleri var. Bazen ‘yayınla ya da yok ol’ kültürü, kaliteyi ikinci plana atabiliyor. Ya da ‘yazar ücretleri’ gibi kavramlar, bilginin özgürlüğünü biraz gölgeleyebiliyor. Yani her açık erişim, her zaman ‘herkes için en iyisi’ demek değil. Bazen sadece ‘daha fazla yayın, daha fazla görünürlük’ demek olabiliyor.

Umarım bu dergi, bu tuzaklara düşmez. Umarım gerçekten hemşire eğitimcilerinin ve uygulayıcılarının dertlerine derman olacak, onların sesini duyuracak, sahada işe yarayan, uygulanabilir araştırmalara yer verir. Yoksa, DOAJ’da bir dergi daha… Eeee, n’olmuş yani? Birkaç yıl sonra kaç kişi hatırlayacak, kaç kişi gerçekten faydalanacak? Asıl soru bu.

Geleceğin Hemşireliği: Teorinin Pratiğe Uğradığı Yer

Bu derginin varlığına tamamen karşı değilim, yanlış anlaşılmasın. Ama beklentim yüksek. Hatta diyebilirim ki, ‘yüksek ama gerçekçi’. Hemşirelik eğitimi ve hemşirelik pratiği arasındaki o meşhur uçurumu kapatmak için gerçekten bir şeyler yapması gerekiyor. Sadece teorik makalelerle değil, saha çalışmalarını, vaka analizlerini, yenilikçi eğitim modellerini ve bunların gerçek hayattaki etkilerini yansıtan yazılarla. Yani, ‘akademik camia’ kendi içinde dönüp duran bir sohbet kulübü olmaktan çıkıp, gerçekten sahaya dokunmalı. Hemşirelerin yaşadığı gerçek sorunlara parmak basmalı, onlara uygulanabilir çözümler sunmalı.

Bu dergi, eğer gerçekten iddialıysa, sadece yayın yapmakla kalmayıp, o yayınların sahadaki etkisini de takip etmeli. Belki makalelerin yanında, o araştırmaların hastanelerde, kliniklerde nasıl uygulandığına dair ‘başarı hikayeleri’ ya da ‘zorluklar’ üzerine yazılar da yayınlar. Böylece, hem eğitimciler hem de uygulayıcılar için daha bütünsel, daha anlamlı bir kaynak olur. Aksi takdirde, bir dergi daha gelir, bir dergi daha gider… Hayat devam eder, hemşireler de serum takmaya. Gerçek etki yaratmak istiyorsanız, masadan kalkıp sahadaki o ter kokusunu hissetmeniz lazım. Yoksa en şık makaleler bile sadece mürekkep israfı olur.

Bu Makaleyi Paylaşın
İleVera
Vera, dünyanın absürtlüğüne gülmekten başka çare bırakmayan kadın. Popüler kültürü, trendleri, sosyal medya ritüellerini, hatta kendi neslini bile öyle bir alayla yazar ki, önce kahkaha atarsınız, sonra birden aynaya bakıp “Dur bir dakika…” dersiniz. Keskin, hızlı, acımasız ama bir o kadar da zeki. Hiçbir şey kutsal değildir onun gözünde; Netflix dizilerinden bienallere, influencerlardan politikacılara kadar herkes sırayla iğnelenir. Yazılarında zehir gibi bir mizah vardır ama bu mizah asla ucuz değildir; her satirik cümlesinin altında ince bir gözlem, derin bir kültür birikimi yatar. Vera’yı okurken hem eğlenir, hem biraz utanır, hem de “Keşke ben de bu kadar iyi laf sokabilsem” diye iç geçirirsiniz.
Yorum yapılmamış