Açık konuşalım, internet âlemi acayip bir yer. Bir bakıyorsun, kedilerle köpekler arasında gidip gelen bir kimlik bunalımına girmişsin, ertesi gün ‘Hangi orman hayvanısın testi’ diye bir şey çıkıyor karşına. Ne o? Köpek ya da kedi olmak artık demode mi oldu? Şimdi sıra tilkilerde, ayılarda, baykuşlarda mı? Hadi canım! Bu testler bitmiyor, bitmeyecek de anlaşılan. Ama biz de bitmeyiz, değil mi? Zekâmız, sarkazmımız ve biraz da umursamaz cool’luğumuzla bu dijital ormanın derinliklerine inip, bu ‘kendini keşfetme’ masalının ardındaki gerçeği bir güzel didikleyelim diyorum.
Bu Testler Nereden Çıktı Şimdi? Sanal Kimlik Avı mı?
Hatırlıyorum, daha dün gibi, ‘Hangi Disney prensesisin?’ ya da ‘Favori yemeğine göre ruh eşin kim?’ gibi zırvalıklarla oyalanıyorduk. Şimdilerde ise çıta yükseldi, doğaya döndük sözde. Artık birer orman sakiniyiz, öyle mi? Tilki kadar kurnaz, ayı kadar cesur, baykuş kadar bilge… Ne güzel klişeler bunlar! Sanki hayatımızda bu tanımlamalara muhtaçmışız gibi, değil mi?
Bu testlerin asıl marifeti, bizi bir kalıba sokmak. Üstelik bunu o kadar masumane bir dille yapıyorlar ki, kendimizi bir anda ‘içsel geyiğimizi’ bulmuş gibi hissediyoruz. Ama gelin görün ki, bu testlerin çoğu, birkaç basit soru ve önceden belirlenmiş birkaç karakter prototipi üzerine kurulu. Yani, ‘seçenekler belli, sen sadece doğru kutucuğu işaretle’ durumu var. Özgünlük mü? Onu başka bir bahara bırakın.
Tilki Olmak mı, Tilki Sanılmak mı?
Diyelim ki testi çözdün ve sonuç ‘Tilki’ çıktı. Hemen bir havalara girersin, ‘Ben zaten biliyordum, zekâm, kurnazlığım…’ diye içinden geçirirsin. Ama gerçekten bir tilki misin? Yoksa sadece birkaç soruya verdiğin cevaplar seni o kutuya mı soktu? Belki sen aslında çok daha karmaşık, çok daha derin bir varlıksın. Belki içinde hem tilki, hem ayı, hem de o en nadide orman çiçeği var.
Sorular genelde çok yüzeyseldir: ‘Bir sorunla karşılaştığında ne yaparsın?’ A) Hızlıca çözüm bulurum (Tilki). B) Gücümü kullanırım (Ayı). C) Sakince düşünürüm (Baykuş). Yani kusura bakmayın ama, hayat bu kadar basite indirgenemez. Bazen hızlıca çözüm bulursun, bazen gücünü kullanırsın, bazen de sadece oturup ağlarsın. O zaman hangi hayvan oluyorsun? Ağlayan bir ayı mı? Komik.
Algoritmanın Pençesinde Birer Orman Sakini miyiz?
Bu testlerin ardında yatan asıl mesele, elbette ki algoritmalar ve veri. Sen o ‘hangi orman hayvanısın’ testini çözerken, aslında kendin hakkında bir sürü bilgi veriyorsun. Hangi cevapları seçtiğin, ne kadar süre kaldığın, hangi hayvanı seçmeyi arzuladığın… Hepsi birer veri parçacığı. Ve bu parçacıklar bir araya gelince, senin dijital ayak izin daha da netleşiyor.
Sosyal medya platformları ve içerik siteleri, bu testleri bayıla bayıla kullanıyorlar. Neden mi? Çünkü etkileşim yaratıyorlar, bizi ekranda tutuyorlar ve en önemlisi, hakkımızda daha fazla bilgi topluyorlar. Sonra gelsin hedeflenmiş reklamlar, gitsin sana özel içerikler… Yani sen kendini bir ayı zannederken, aslında kocaman bir veri havuzunun içinde küçük bir yem oluyorsun. Hoş değil mi?
Gerçekten Özgün müyüz, Yoksa Hazır Kalıplara mı Sıkışıyoruz?
Bu testler, bizi belirli kalıplara sokarak bir nevi ‘sürü psikolojisi’ yaratıyor. Herkes bir tilki, bir ayı, bir baykuş olmak istiyor. Kimse ‘Ben kendi halinde, biraz çekingen, ama yeri geldiğinde de acayip cesur bir sincabım’ demiyor. Neden? Çünkü sincap o kadar ‘cool’ değil, değil mi?
Oysa hepimiz biricik varlıklarız. Bizi tanımlayan şeyler, birkaç soruya verdiğimiz cevaplardan çok daha fazlası. Deneyimlerimiz, hayal kırıklıklarımız, zaferlerimiz, sırlarımız… Bunlar bir testin içine sığar mı? Sığmaz. Sığmamalı da. Kendi hikayemizi kendimiz yazmalıyız, başkalarının bize biçtiği rollerle yetinmemeliyiz.
Peki, Neden Bu Kadar Bayılıyoruz Bu Saçmalıklara?
İtiraf edelim, hepimiz biraz meraklıyız. Kendimizi tanıma, anlama arzusu içimizde var. Bu testler de bize bu konuda hızlı, kolay ve eğlenceli bir yol sunuyormuş gibi geliyor. Birkaç dakikada ‘Ben buyum!’ demenin cazibesi… Kim karşı koyabilir ki?
Bir de tabii, kaçış var. Gündelik hayatın stresi, işlerin yoğunluğu, sorumluluklar… Bazen beynimizi boşaltmak, anlamsız bir şeyle oyalanmak isteriz. Bu testler de tam da bu ihtiyaca cevap veriyor. Birkaç dakika ‘hangi orman hayvanısın’ diye düşünmek, faturaları düşünmekten daha keyifli, kabul edelim.
Bir Ayı Kadar Cesur Olmak İçin Teste mi İhtiyacımız Var?
Şimdi sormak lazım: Gerçekten bir ayı kadar cesur olmak için, bir teste mi ihtiyacımız var? Bir tilki kadar kurnaz olduğumuzu kanıtlamak için, bir web sitesinin bize ‘Sen tilkisin!’ demesine mi muhtacız? Hayır, tabii ki değiliz. Cesaret, kurnazlık, bilgelik… Bunlar yaşanmışlıklarla, tecrübelerle kazanılan, içselleştirilen şeylerdir. Bir ekranın karşısında, birkaç tıklamayla elde edilmezler.
Gerçekten kendini tanımak istiyorsan, aynaya bak. Kendine dürüst sorular sor. Hatalarından ders çıkar, başarılarını kutla. Zorluklarla yüzleş, konfor alanından çık. İşte o zaman, içindeki gerçek hayvan ruhunu, yani gerçek seni keşfedersin. Belki de o zaman anlarsın ki, sen aslında hiçbir hayvana benzemiyorsun, çünkü sen sensin. Ve bu, tüm orman hayvanlarından daha özel.
Orman Kanunları ve Dijital Vahşet: Kendi Hikayeni Yaz.
Dijital orman, kendi vahşi kurallarıyla işliyor. Bizi kategorize etmeye, basitleştirmeye, etiketlemeye bayılıyor. Ama biz bu oyunun bir parçası olmak zorunda değiliz. Bizler, birer kutuya sığmayacak kadar karmaşık, birer etikete indirgenemeyecek kadar değerli varlıklarız. Bu testler eğlenceli olabilir, evet, ama asla ve asla senin kim olduğunu tanımlayamaz.
Kendine bir iyilik yap ve bir daha ‘hangi orman hayvanısın’ diye bir test gördüğünde, sadece gül geç. Senin ruhun bir tilki, bir ayı ya da bir baykuş değil. Senin ruhun sensin. Kendi hikayeni yaz, kendi kurallarını koy. Kendi ormanının en eşsiz, en özgün canlısı ol. Çünkü gerçek cesaret, başkalarının seni tanımlamasına izin vermemekle başlar. Kendi değerini bil. Gerçekten de, senin gibi bir tane daha yok. Ve bu, tüm testlerden daha kıymetli bir sonuç.
