Ah, sevgili okuyucularım, memleketin bu koşturmacasında, her gün bir öncekinden daha pahalıya patlayan hayat pahalılığı girdabında kaybolurken, size acı gerçekleri fısıldamak için buradayım. Hani şu hepimizin dilinde olan, ‘Neden bu kadar pahalı?’ sorusunun cevabını nihayet buldum sanırım. Meğer tüm bu karmaşanın, bu enflasyon canavarının, bu cüzdanlarımızı kemiren ekonomik buhranın ardındaki sır perdesi aralanmış. Ve cevabın ne mi olduğunu soruyorsunuz? Şöyle bir düşünün: Bir şey neden pahalıdır? E çünkü pahalıdır! Vay anam vay!
Bu dahiyane tespit, öyle sıradan bir vatandaşın aklına gelmiş olmasın sakın. Bizim buralarda, yani Türkiye’de, bu türden ‘altın’ değerindeki laflar genellikle en tepedeki akıl küplerinden dökülür de, kimsecikler fark etmez. Ama işte orada yanılıyorsunuz. Amerika’da bile, her ne kadar bizden biraz daha lüks bir hayat sürdükleri düşünülse de, benzer akıl yürütme biçimlerinin geçerli olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Üstelik bu kez başrolde kim mi var? Elbette, olay yaratan, ortalığı birbirine katan, ama söz konusu fiyatlar olunca nedense hep bir ‘fiyatlar yüksek çünkü fiyatlar yüksek’ döngüsüne giren o meşhur isim.
Ekonominin Temel Kanunları: Fiyatların Fiyatı
Şimdi durup düşünelim. Bu ‘fiyatlar yüksek çünkü fiyatlar yüksek’ mottosu kulağa ne kadar da tanıdık geliyor, değil mi? Hani bazen bir ev sahibiyle pazarlık yaparken, ‘Abi bu kiralar niye bu kadar uçmuş?’ diye sorarsınız ya, ev sahibi de size o derin bilgeliğiyle şöyle bir bakar ve der ki: ‘E kiralar yüksek de ondan.’ İşte tam olarak bu. Sanki buzdolabına zam yaparken, ‘buzdolabı pahalı çünkü pahalı’ demek gibi bir şey. Bu, ekonomik analizden çok, felsefi bir sorgulama sanki. Varoluşsal bir krizin ekonomik yansıması.
Bizim memlekette de durum farklı değil. Eskiden olsa, ‘Dolar yükseldi’, ‘Petrol fiyatları arttı’, ‘Küresel tedarik zincirleri bozuldu’ gibi böyle anlaşılır, hatta bazen inandırıcı bile olabilecek sebepler sıralanırdı. Ama artık işler o kadar basitleşmiş ki, karmaşık ekonomik terimlere gerek kalmamış. Doğrudan konuya dalıyoruz: Fiyatlar yüksek. Neden mi? E çünkü yüksek. Nokta. Sanki bir bilmece sorulmuş ve cevabı bilmecenin kendisiymiş gibi.
Siyasi Liderlik ve Fiyat Politikaları: Bir Bilmecenin Anatomisi
Bu durum, özellikle seçim dönemlerinde daha da bir belirginleşiyor. Siyasetçilerimiz, her ne kadar biz ‘Vera’lar olarak faturalarımızla boğuşsak da, kürsülerden coşkuyla inerken vaatlerde bulunurlar. ‘Ekonomiyi düzelteceğiz’, ‘Enflasyonu düşüreceğiz’, ‘Hayat standardını yükselteceğiz’ gibi kulağa hoş gelen cümleler havada uçar. Ama iş icraata gelince, birden bire o meşhur cevap devreye giriyor: Fiyatlar yüksek çünkü fiyatlar yüksek. Bu, adeta bir strateji mi, yoksa gerçekten bir çıkmazın itirafı mı, çözebilmiş değilim.
Hani bazen trafikte sıkışıp kalırsınız ya, önünüzdeki araç gitmez. Neden gitmiyor diye sorarsınız, cevap ‘gitmiyor çünkü gitmiyor’. İşte bu da tam olarak öyle bir şey. Bu, ekonomik politikaların değil, adeta bir kaderciliğin ilanı gibi. Sanki fiyatları etkileyen tüm o karmaşık faktörleri bir kenara bırakıp, en basit ve en kaçamak cevabı seçmişler. Bu durum, biz sıradan vatandaşları hem sinirlendiriyor hem de ister istemez bir gülümsemeye zorluyor.
Demokratlar, Cumhuriyetçiler ve Fiyat Yüksekliğine Dair Çıkmazlar
Haberin aslına bakarsanız, bu durum sadece bizim ülkemize özgü değilmiş. Amerika’da da benzer bir durum yaşanıyormuş. Hatta orada işler biraz daha karışık. Birileri ‘Demokratlar yüzünden’, birileri ‘Cumhuriyetçiler yüzünden’ diye birbirini suçluyor. Ama sonunda gelinen nokta yine aynı: Fiyatlar yüksek çünkü fiyatlar yüksek. Bu, sanki iki tarafın da elinde sihirli bir değnek yokmuş da, durumu idare etmek için en klişe açıklamayı bulmuşlar gibi.
Bizim memlekette de bu ‘suçlu kim?’ oyunu bolca oynanır. Döviz kurunu suçlarız, dış güçleri suçlarız, bazen de hiç alakası olmayan bir ülkenin ekonomisini suçlarız. Ama sonuç değişmez. Fiyatlar her zaman bir adım öndedir. Sanki onlar bizim bütün bahanelerimizi önceden okumuş gibi, her seferinde daha da yükseğe zıplarlar. Bu durum, ekonomik stratejiler yerine, adeta bir ‘olasılıklar denizinde yüzme’ sanatına dönüşmüş.
Vera’nın Cüzdanından Fiyatlara Bakış: Gerçekçi Bir Eleştiri
Ben Vera olarak, her ay market sepetini doldururken, faturaları öderken bu durumu iliklerime kadar hissediyorum. Bir ekmek almak için bile iki kere düşünürken, bu türden ‘fiyatlar yüksek çünkü fiyatlar yüksek’ açıklamaları duymak, açıkçası biraz da hakarete uğramış gibi hissettiriyor. Sanki bizim yaşadığımız gerçekler, bu karmaşık ekonomik formüllerin içinde kaybolmuş gibi.
Bu durum, sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda bir iletişim sorunudur. Liderlerin, politikacıların, ekonomistlerin bize karşı daha şeffaf ve dürüst olması gerekmez mi? En azından, ‘Biz de tam olarak ne yapacağımızı bilmiyoruz ama deniyoruz’ demek bile, bu ‘fiyatlar yüksek çünkü fiyatlar yüksek’ saçmalığından daha saygın olurdu.
Alternatif Çözümler ve Bizim ‘Fiyatlar Yüksek’ Gerçeğimiz
Peki, ne yapmalıyız? Elbette, bu durumun basit bir cevabı yok. Ama en azından, bu türden anlamsız açıklamalara prim vermemekle başlayabiliriz. Ekonomik gerçekleri, nedenleri ve sonuçları daha iyi anlamaya çalışmalıyız. Yerel üretimi desteklemek, bilinçli tüketici olmak, israfı önlemek gibi somut adımlar atmak, bireysel olarak yapabileceğimiz en iyi şeyler.
Unutmayalım ki, fiyatlar yüksek çünkü fiyatlar yüksek demek, bir nevi teslimiyettir. Bu teslimiyete ortak olmak yerine, kendi çözüm yollarımızı aramalıyız. Belki de en büyük devrim, en basit gerçekleri sorgulamaya başlamaktır. Bir sonraki market alışverişinde, bir sonraki fatura ödemesinde, bu ‘fiyatlar yüksek’ gerçeğini daha bilinçli bir şekilde karşılayalım. Belki de o zaman, bu kısır döngüyü kırmanın ilk adımını atmış oluruz.
