Sevgili okur, nasılsın bakalım? Umarım hayat sana karşı nazik davranıyordur, hele ki aşk mevzubahis olduğunda. Çünkü malum, aşk dediğin şey bazen hayatımıza bir Netflix dizisi gibi dalıyor; önce tatlı tatlı başlıyor, sonra bir bakmışsın senaryo nereye bağlanmış haberin yok. Hadi itiraf et, hepimiz az çok bu ‘aşk’ denen gizemli illetin pençesine düştük, değil mi? Kimimiz ilk gençlik hevesiyle, kimimiz ‘artık yaş oldu!’ paniğiyle, kimimiz de sırf Instagram’da ‘ilişki durumu: mutlu’ etiketi altında fotoğraf paylaşabilmek için… Yok canım, öyle düşünme. Aşk dediğin şey, hayatın o gri tonlarına sıkıştırdığımız renklerden biri işte.
Aşkın İlk Görüşte Mi, Yoksa ‘Bir Bakayım Kimmiş Bu?’ Diye Süzdüğünde Mi Olduğu Tartışılır
Şimdi gelelim en can alıcı noktaya: İlk görüşte aşk mı, yoksa zamanla oluşan bir bağ mı? Vallahi ben bu konuda biraz ‘ne bileyim ya?’ modundayım. Çünkü ilk görüşte aşık olduğum kişi, ertesi gün bana ‘Sen kimsin?’ diye sorduğunda pek de hoş olmuyor. Ya da tam tersi, ilk başta ‘Bu ne ya?’ dediğim, burun kıvırdığım biriyle hayatımın en güzel yıllarını geçirdiğimi fark ettiğim de oldu. Yani demem o ki, aşkın formülü yok sevgili takipçim. Bazen bir bakış yeter, bazen de bir ömür boyu birbirinizin ‘off’ çekmelerine alışmanız gerekir.
Sosyal Medya Aşkları: Filtreli Gerçekler ve Gerçek Filtreler
Ah, bir de şu sosyal medya aşkları var tabii. Instagram’da el ele, göz göze paylaşılan o mükemmel kareler… Sanki hayatları boyunca hiç kavga etmemişler, hiç tuvalete gitmemişler gibi. Kıymetli takipçim, bak şimdi, sana bir sır vereyim mi? O paylaşımların %80’i montaj, %15’i ‘çek-at’ modunda çekilmiş, kalan %5’i ise gerçekten mutlu anlar. Ama o %5’i yakalamak için bile ne kadar uğraştıklarını bir düşünsene. Yani demem o ki, o filtreli dünyada gerçek aşkı aramak, çöldeki serapla evlenmeye çalışmak gibi bir şey. Dikkat et, susuzluktan bayılma!
Aşkın ‘Benimle Evlenir Misin?’ Anından Sonraki Hali: Külüstür Volkswagen mi, Son Model Tesla mı?
Evlilik teklifi, o romantik anlar, çiçekler, böcekler… Hepsi harika! Ama asıl macera ondan sonra başlıyor, biliyorsun değil mi? Hani o ‘sonsuza dek mutlu yaşadılar’ masalının sonrasındaki gerçek hayat. Sabah ilk uyanan kişinin diğerini horlamasıyla başlayan, kimin bulaşıkları yıkayacağıyla devam eden, ‘bu diziye mi başlasak?’ tartışmalarıyla şekillenen bir hayat. Aşkın o ilk baştaki parıltısı, zamanla yerini daha çok ‘biz’ olmayı, birbirinin kumandayı kimin alacağı konusundaki sessiz savaşlarını ve ‘akşam ne yiyoruz?’ gibi derin felsefi sorgulamalara bırakıyor. Yani sevgili okur, aşkın ilk evresi bir Ferrari ise, sonrası kesinlikle bir Volkswagen Transporter. Ama emin ol, o Transporter’ın içinde de bambaşka maceralar seni bekliyor. Yeter ki direksiyonda doğru kişi olsun.
Toksik Aşklar: Zehrin Tatlı Gülücüşü
Gelelim işin biraz karanlık tarafına. Aşk dediğin şey her zaman güneşli bir gün olmayabiliyor, değil mi? Bazen öyle bir bataklığa saplanırsın ki, çıkmaya çalıştıkça daha çok gömersin kendini. Bu ‘toksik aşk’ denen meret var ya, işte o tam bir baş belası. Bir yandan seni yerin dibine sokar, diğer yandan da ‘sensiz yapamam’ diye kendini kandırırsın. Hani o ilişkiler var ya, sürekli bir drama, bir kavga, bir barışma döngüsü… Sanki hayatlarına ‘kriz yönetimi’ dersi veriyorlar. Kıymetli takipçim, eğer hayatında biri varsa ve sen sürekli ‘acaba bu sefer ne olacak?’ diye diken üstündeysen, kusura bakma ama bu aşk değil, bu resmen hayatta kalma mücadelesi. Bir an önce o zehrin tatlı gülücüşünden kurtulup kendine gelmelisin. Çünkü sen daha iyisini hak ediyorsun, unutma!
Aşk ve Akıl Sağlığı: Dengeleri Korumak Bir Sanat mı, Cinayet mi?
Şimdi diyeceksin ki ‘Vera, sen ne anlarsın aşktan?’ Haklısın, belki de anlamıyorumdur. Ama şunu biliyorum ki, aşk uğruna akıl sağlığını tamamen kaybetmek pek de akıllıca bir hareket değil. Hani o uğruna dünyaları yaktığın, geceleri uykusuz kaldığın, mantığını tamamen devre dışı bıraktığın ilişkiler var ya… Bazen durup düşünmek lazım. Bu aşk mı, yoksa bir tür saplantı mı? Birini sevmek, onun için kendini yok etmek anlamına gelmemeli. Dengeleri korumak, hem sevmek hem de kendi benliğini kaybetmemek… İşte bu, hayatın en zorlu sanatı. Eğer bu sanatta ustalaşırsan, ne ala. Ustalaşamazsan da, kendine acı çektirmeyi bırakıp biraz nefes al. Unutma, sen bir film karakteri değilsin, hayatın bir senaryosu var ve o senaryoyu sen yazıyorsun.
Hadi şimdi git düşün bakalım. Aşk senin için ne ifade ediyor? O ilk günkü heyecan mı, yoksa hayatın getirdiği o olgun sevgi mi? Belki de ikisinin ortası bir yerde. Kim bilir? Ama ne olursa olsun, kendine iyi bakmayı ve gülümsemeyi unutma. Çünkü en güzel aşk, önce kendinle olandır.
