Vay be, sevgili okur! Öyle bir haber düştü ki önüme, dedim ‘Hadi canım, abartıyorlardır!’ Meğersem yetişkinlerin tam %92’si ilkokulda öğrendiklerinin çoğunu unutmuş. Evet, yanlış duymadınız, doksan iki! Hani o ‘çarpım tablosu,’ ‘hayat bilgisi,’ ‘Türkçe’ derslerinde beynimize mıh gibi çakıldığını zannettiğimiz bilgiler var ya, işte onların büyük kısmı buharlaşmış. Sanki o minicik kafalarımıza sığdırdığımız her şey, bir anda ‘yer yok’ deyip kendini dışarı atmış gibi. Peki, bu hafıza kaybı mı, yoksa sadece hayatın cilveleri mi? Gelin, bu beyin kumbaramızın neden boşaldığına bir bakalım.
İlkokul Beyinlerimiz Nerede Kayboldu?
Hatırlasana o günleri. Sabahın köründe kalkıp, sırtımızda tonlarca ağırlıkla okula koştururduk. O küçücük defterlere, o rengarenk kalemlerle bir şeyler karalardık. Hoca anlatırdı, biz dinlerdik (ya da dinler gibi yapardık). Şimdi düşününce, o bilgilerin ne kadarı hala zihnimizde? Çoğu kişi için cevap muhtemelen ‘pek azı’ olacaktır. Hani o ‘asit yağmurları’ yüzünden ağaçların nasıl zarar gördüğünü anlatırlardı ya, şimdi sorsalar ‘Neden olurdu?’ diye muhtemelen ‘Ee, şey…’ diye geveleriz.
Çarpım Tablosu Trajedisi
Gelelim en büyük travmalardan birine: çarpım tablosu. Altı kere sekiz kaçtı? Beş kere yedi? Bunları ezberlemek için uykularımızdan fedakarlık ettik, kimbilir kaç kez anamızdan azar işittik. Ama şimdi? Boşver, hesap makinesi var! Hem kim uğraşacak altı kere sekizle, hayat zaten yeterince karmaşık değil mi?
Bu durum, aslında pek de şaşırtıcı değil. Beynimiz, tıpkı bir bilgisayar gibi, sürekli yeni bilgilerle güncellenir. Eski ve kullanılmayan veriler silinir ya da arka planda bir yerlere atılır. İlkokul bilgileri de maalesef çoğu zaman ‘güncel değil’ damgasını yiyip kenara fırlatılıyor.
Hayat Bilgisi Dersinden Gerçek Hayata Geçiş
Hayat bilgisi dersinde bize ne öğretmişlerdi? Komşuluk ilişkileri, trafik kuralları, basit ilk yardım… Teoride hepsi harika. Ama pratikte? Komşuluk ilişkileri yerine ‘Alo komşu’ uygulamaları, trafik kuralları yerine ‘korna çalma yarışı’ ve ilk yardım yerine ‘hemen ambulansı ara’ komutu hayatımızın vazgeçilmezi oldu. Yani anlayacağınız, öğrendiklerimizle yaşadıklarımız arasında dağlar kadar fark var.
Neden Unutuyoruz? Beynimizin Tembelliği mi?
Beynimiz tembel değil aslında, sadece verimli çalışmaya programlanmış. Sürekli olarak en çok kullandığı bilgilere öncelik veriyor. İlkokulda öğrendiğimiz matematik formülleri, coğrafi terimler, tarihî olaylar, eğer hayatımızda aktif olarak kullanmıyorsak, beynimiz için gereksiz yük haline geliyor.
Bir de işin şu boyutu var: Öğrenme biçimimiz. İlkokulda bilgiyi ezberlemeye dayalı bir sistemle öğreniyoruz. Hayat ilerledikçe, bilgiyi anlama, yorumlama ve uygulama becerilerimiz gelişiyor. Bu da eski ezberci bilgilerin yerini daha derinlemesine anladığımız yeni bilgilere bırakmasına neden oluyor.
Teknoloji ve Hafıza: Dost mu, Düşman mı?
Akıllı telefonlarımız, internet, yapay zeka… Hepsi hayatımızı kolaylaştırıyor, kabul. Ama aynı zamanda beynimizin bazı fonksiyonlarını da tembelleştiriyor. Neden bir şeyi ezberleyelim ki, Google’a sorunca saniyeler içinde öğreniyoruz? Bu durum, bilgiyi depolama ve hatırlama yeteneğimizi köreltiyor.
Bu teknolojik bağımlılık, ilkokuldan kalan bilgileri unutmamızın en büyük nedenlerinden biri. Beynimiz, ‘Neden bu bilgiyi hafızamda tutayım ki, zaten istediğim zaman ulaşabilirim?’ diye düşünüyor. Kısacası, teknoloji bizim için bir nevi harici hafıza görevi görüyor ve bu da kendi hafızamızı kullanma ihtiyacımızı azaltıyor.
Peki, Hiçbir Şey Hatırlamıyor muyuz?
Elbette hayır! Tamamen unutmuş olamayız. Hani o temel okuma-yazma becerisi, basit matematiksel işlemler, dil bilgisi kuralları… Bunlar hayatımızın temel taşları. Bunları unutmak, aslında hayatı idame ettirememek demek olurdu. Ama işte o detaylar, o spesifik bilgiler, maalesef tozlu raflara kaldırılmış durumda.
Temel Becerilerimiz Hala Cepte Mi?
Okuma, yazma, temel matematik… Bunlar hala bizde. Ama ne kadar derinlemesine? Hani o ‘noktalama işaretleri’nin kullanımını detaylıca öğrenmiştik ya, şimdi kaçımız virgülün nereye geleceğine emin olabiliyor? Ya da ‘bağlaçlar’ ne işe yarıyor, tam olarak hatırlıyor muyuz? Çoğu zaman sezgisel olarak doğruyu yapıyoruz ama nedenini açıklamak pek mümkün olmuyor.
Bu durum, aslında beynimizin bilgiyi nasıl işlediğinin bir göstergesi. Temel ve sık kullanılan bilgiler kalıcı hale gelirken, daha spesifik ve nadiren kullanılan bilgiler zamanla siliniyor. Tıpkı eski bir cep telefonundaki gereksiz uygulamaları silip yer açmak gibi.
Nostalji mi, Bilgi Kaybı mı?
Bazen ilkokul anılarımız canlanır ya, o günleri özleriz. Ama bu özlem, kaybettiğimiz bilgileri geri getirmeye yetmez. O günlerin safiyeti, o basitlik hissi nostaljidir. Bilgi kaybı ise tamamen beyinsel bir durum. İkisini birbirine karıştırmamak lazım.
Bu unutkanlık, aslında hayatın bir gerçeği. Sürekli yeni bilgiler öğreniyoruz, yeni deneyimler yaşıyoruz. Eski bilgilerin bir kısmını unutmak, yeni bilgilere yer açmak için kaçınılmaz.
Bu Durumdan Ders Çıkarmalı mıyız?
Yani şimdi elimizi mi kolumuzu sallayıp ‘Unuttuk gitti işte, ne yapalım?’ mu diyeceğiz? Pek sayılmaz. Bu durum, bize hayat boyu öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Sürekli kendimizi geliştirmeli, öğrendiklerimizi tazelemeli ve yeni bilgiler edinmeliyiz.
Öğrenmeyi Bırakmanın Bedeli
Öğrenmeyi bıraktığımız an, aslında gerilemeye başladığımız andır. Beynimiz, kas gibidir; kullanmadıkça körelir. Bu yüzden, ilgi alanlarımıza yönelik yeni şeyler öğrenmeye devam etmek, hafızamızı canlı tutmanın en iyi yolu.
Okumak, yeni bir dil öğrenmek, bir müzik aleti çalmak veya sadece ilgi çekici belgeseller izlemek bile beynimizi aktif tutar. Bu aktiviteler, sadece bilgiyi tazelemekle kalmaz, aynı zamanda yeni bağlantılar kurmamızı sağlayarak bilişsel yeteneklerimizi de geliştirir.
Bilgiyi Canlı Tutmanın Yolları
Unuttuğumuz bilgileri geri çağırmak zor olsa da, yeni bilgileri kalıcı hale getirmek bizim elimizde. Bilgiyi sadece ezberlemek yerine, onu anlamaya, yorumlamaya ve hayatımıza entegre etmeye çalışmalıyız. Aktif öğrenme teknikleri, tekrar ve pratik, bilgiyi hafızamızda daha kalıcı hale getirir.
Ayrıca, öğrendiğimiz şeyleri başkalarına anlatmak da bilgiyi pekiştirmenin harika bir yoludur. Hem kendimiz öğreniriz hem de karşımızdaki kişiye faydalı oluruz. Kısacası, beynimizin kumbarasını boşaltmak yerine, onu sürekli yeni ve değerli bilgilerle doldurmaya devam etmeliyiz.
Unutmayın, ilkokulda öğrendiğimiz her şeyi hatırlamak zorunda değiliz. Ama hayat bize sürekli yeni şeyler öğrenme fırsatı sunuyor. Önemli olan bu fırsatları değerlendirmek ve beynimizi aktif tutmaktır. Belki de çarpım tablosunu unutmuşuzdur ama hayatın bize öğrettiği daha nice değerli dersler vardır, değil mi?
