Quentin Tarantino’nun Ayak Takıntısı: Paul Dano’ya Yönelik Acımasız Eleştirisi ve Hollywood’un Tuhaf Dünyası

5 Dak Okuma

Hollywood, şöhretin ve yeteneğin birbirine karıştığı, bazen de absürtlüğün en saf haliyle kendini gösterdiği bir yerdir. Oyuncular, yönetmenler, senaristler… Hepsi birer sanatçı mı, yoksa sadece parıltılı bir gösterinin parçası mı? Bu soruyu aklımızın bir köşesine not edip, gelelim asıl konumuza: Ayaklar. Evet, yanlış duymadınız, ayaklar. Ve bu ayaklar üzerinden yapılan acımasız bir eleştiri, sinema dünyasının en bilindik isimlerinden birinin ağzından dökülüyor.

Bir Yönetmenin Ayak Fetişizmi mi, Yoksa Sadece Şöhret Oyunu mu?

Quentin Tarantino. Bu isim, sinema salonlarını dolduran, eleştirmenleri coşturan, izleyicileri koltuklarına çivileyen filmlerle özdeşleşmiş bir yönetmen. Pulp Fiction’ın kült replikleri, Reservoir Dogs’un sert atmosferi, Kill Bill’in stilize şiddeti… Hepsi onun dehasının ürünü. Peki ya şimdi? Şimdi Tarantino, parmak uçlarında yükselen bir tartışmayla gündemde. Ve bu tartışmanın merkezinde, Hollywood’un başka bir yüzü var: Paul Dano. Ama Dano’nun oyunculuğu değil, ayakları. Evet, ayakları.

Bir podcast yayınında, Tarantino, meslektaşı Paul Dano’yu ‘Wikifeet’in en kötü oyuncusu’ ilan ediyor. Wikifeet mi? Bu, ünlülerin ayaklarının fotoğraflarının ve değerlendirmelerinin yapıldığı, adeta bir ayaklar ansiklopedisi niteliğindeki tuhaf bir web sitesi. Tarantino’nun bu platforma olan ilgisi ve Dano’ya yönelik acımasız yorumları, ister istemez akıllara şu soruyu getiriyor: Bu, yönetmenin sanata olan tutkusunun bir yansıması mı, yoksa sadece şöhretin getirdiği anlamsız bir egzersiz mi?

Paul Dano’nun ‘Zayıf Tabanları’ ve Austin Butler’ın ‘Muhteşem Parmakları’

Tarantino’nun sözleri oldukça net ve acımasız: “Paul Dano’nun Wikifeet’teki en zayıf tabanları var.” Bu ifade, Dano’nun ayaklarını “iğrenç, buruşuk eziciler” olarak nitelendirirken, aynı dönemde Austin Butler’ın ayaklarını ise “muhteşem, beş yıldızlı parmaklar” olarak övüyor. Bu karşılaştırma, sadece bir zevk meselesi gibi görünse de, Tarantino’nun dilindeki iğneleyici ton, olayı kişisel bir saldırıya dönüştürüyor. Sanki Dano’nun kariyeri, ayaklarının güzelliğiyle doğrudan orantılıymış gibi bir algı yaratılıyor.

Peki, Paul Dano kimdir? Daniel Day-Lewis gibi ustaların yanında bile parlayabilen, karakter derinliğiyle izleyiciyi büyüleyen bir oyuncu. Little Miss Sunshine’daki tuhaf karakterinden, There Will Be Blood’daki ilkel hırsına, The Batman’deki ürkütücü Joker yorumuna kadar Dano, her rolünde iz bırakmayı başarmış bir isim. Onun oyunculuğu, ayaklarının şekliyle değil, ruhunun derinliğiyle ölçülür. Tarantino’nun bu tür bir eleştiriyle ortaya çıkması, Hollywood’un yüzeydeki parıltısının altında yatan ne kadar yüzeysel ve tuhaf olabileceğini gözler önüne seriyor.

Sinema Sanatı mı, Yoksa Ayak Takıntısı mı?

Tarantino’nun ayaklara olan ilgisi, filmlerinde de zaman zaman kendini gösterir. Pulp Fiction’daki Uma Thurman’ın ayak masajı sahnesi veya Once Upon a Time in Hollywood’daki Margot Robbie’nin ayaklarının gösterildiği anlar… Bunlar, yönetmenin estetik anlayışının bir parçası olarak görülebilir. Ancak bu kez durum farklı. Bu, bir sanat eleştirisi değil, doğrudan bir kişiye yönelik, dahası, o kişinin fiziksel bir özelliğine yönelik bir saldırı. Bu, sanatın sınırlarını zorlayan bir durum mu, yoksa sadece bir şöhretlinin anlık bir öfkesi mi?

Bu durum, sinema dünyasının ne kadar tuhaf bir yer olabileceğini hatırlatıyor. Oyuncular, saatlerce makyaj odalarında, karakterlerinin ruhuna bürünmek için çabalarken, dışarıda bir yerlerde bir yönetmen, onların ayaklarını değerlendiriyor. Bu, bir nevi sanatsal bir iktidar mücadelesi mi, yoksa sadece dikkat çekme çabası mı? Tarantino’nun bu yorumuyla, hem Dano’ya hem de Wikifeet gibi platformlara istemeden de olsa bir nevi ‘ün’ kazandırdığı da aşikar. Belki de bu, yönetmenin karmaşık zihninin bir ürünüdür; izleyiciyi şaşırtmak, düşündürmek, hatta biraz da rahatsız etmek.

Sanatın Değeri Nerede Saklı?

Paul Dano’nun oyunculuk kariyeri, ayaklarının şekliyle değil, sergilediği performanslarla dolu. Bir oyuncunun gerçek değeri, canlandırdığı karakterlerin derinliği, seyirci üzerindeki etkisi ve sanatına kattığı özgünlükle ölçülür. Tarantino’nun bu tür bir eleştirisi, bu temel gerçeği göz ardı ediyor. Sanki bir heykeltıraşın, heykelin malzemesini değil de, heykeltıraşın tırnak uzunluğunu eleştirmesi gibi bir durum. Bu, sanatın kendisini değil, sanatçının bedensel özelliklerini ön plana çıkarıyor.

Belki de bu olayın bize öğrettiği en önemli şey şudur: Şöhret, insanları bazen en beklenmedik ve en anlamsız davranışlara itebilir. Bir yönetmenin, bir başka oyuncunun ayaklarını eleştirmesi, Hollywood’un ne kadar yüzeysel bir dünyanın kapılarını aralayabileceğini gösteriyor. Ancak bu tür anlamsız tartışmaların, gerçek sanatın değerini gölgelememesi gerekiyor. Paul Dano, ayaklarının şeklinden bağımsız olarak, sinema dünyasına değerli katkılar sunmuş bir sanatçıdır. Ve onun değeri, Tarantino’nun yorumlarından çok daha fazlasını hak ediyor.

Sonuç olarak, Quentin Tarantino’nun bu ironik ve acımasız yorumu, sinema dünyasının tuhaf köşelerine bir ışık tutuyor. Ayakların değerlendirildiği bir platformda, bir yönetmenin başka bir oyuncuyu hedef alması, bize şöhretin getirdiği absürtlüğü ve sanatın bazen ne kadar kişisel bir alana çekilebildiğini gösteriyor. Paul Dano’nun ayakları belki de hiçbir zaman Oscar kazanmayacak, ama onun oyunculuğu, sinema tarihinin unutulmaz anlarına çoktan adını yazdırmıştır. Ve belki de en önemlisi, bu olay, bize gerçek sanatın, bedensel özelliklerle değil, ruhun derinliğiyle ölçüldüğünü bir kez daha hatırlatıyor.

Bu Makaleyi Paylaşın
İleMaya
Maya, kelimeleri neşter gibi kullanan bir zihin cerrahı. Karmaşık konuları alır, birkaç cümlede çıplak gerçeğe indirger. Ne fazla süslü, ne gereksiz yumuşak; doğrudan doğruya sorunun kalbine saplanır. Teknoloji, felsefe, siyaset, sanat… Hangisini masaya yatırırsa yatırsın, aynı soğukkanlı keskinlikle parçalara ayırır ve yeniden kurar. Okurken “Aaa, evet, tam da böyleydi ama ben görememiştim” dediğiniz anlar yaşatır. Maya’nın yazılarında kişisel hikâye nadirdir; varsa bile yalnızca argümanı güçlendirmek içindir. O, duyguyu değil aklı besler. Eğer bir konuda hakikati arıyorsanız ve laf kalabalığından bıktıysanız, Maya’nın kapısını çalarsınız.
Yorum yapılmamış